29 Ağustos 2014 Cuma

Devirmeyelimciler

      Bu memleketi bu günlere getirenler irticacılar ya da şeriatçılar değil Kemalistlerdir. Bu ülkeyi gerçekten sevenler biraz akıllıca davransaydı onların eline fırsat geçmezdi.
O Kemalistler ki Atatürk'ü anlamak bir yana dursun onun fikirleri üzerine bile düşünmezler. Sabittirler. Onlar için düşünmek gerekliliği 1938'de bitmiştir. Sorsan seküler, modern ve aydınlanmacıdırlar ama Atatürk aşkları Atatürk'ü anlamalarına bile engeldir.
Evet Kemalizm son derece zararlı bir ideolojiye evirildi yıllar içinde. Hemen öfkelenip okumaktan vazgeçmeyiniz.
Bu memlekette kendilerine “devrimci” diyenler uzun seneler yalnızca Atatürk devrimlerinden dem vurdular. Evet Mustafa Kemal devrimciydi, Türk tarihinde belki de en ileri atılımlı devrimi o yapmıştı. Ama gelgelelim mesele ondan sonra güya onu takip edenlerde düğümlendi. Atatürk öldü ve onun yapacakları da orada kaldı.
Atatürkçüler Atatürk fikriyatını savunup dururken önemli bir meseleyi atladılar; Devrimcilik. Onun yaptığı devrimleri kutsayıp ilerisine gidilebileceği fikrini atladılar ve hatta belki korktular. Devrimleri sürdürmek isteyen bir avuç insana da “Moskof Ajanı” “Komünist vatan haini” dediler.
Ben şahsen Mustafa Kemal’i devlet kitaplarından değil de başka kaynaklardan da okumaya çalışan bir insan olarak Atatürk’ün kesinlikle Kemalistlerden hoşlanacağını sanmıyorum. Bir kere ilkelerinden en baştaki “Devrimcilik” bunu engellerdi zaten. O devrin şartları gereği ve elindeki imkanlar elverdiği ölçüde yapabileceklerini yapmaya çalıştı. Oldukça başarılı işler de yaptı fakat ölümsüz olmadığının farkındaydı. O sebepten bunların devam etmesini ve hatta zaman gerektirirse kendi fikirlerinin de bırakılması; daha mantıklı ve çağdaş olana geçilmesi gerektiğini biliyordu. Bu sebepten her fırsatta bu memlekete “dogmalar bırakmadığını” “bilimle kendisi çelişirse bilimin tutulması gerektiğini” söyledi durdu.
Lafı daha da uzatmaya gerek yok unutmayın ki Kenan Evren sıkı bir Kemalist olduğunu söylemiş zamanında. Kemalizm denince adamın lafının üstüne laf denememiş.
CHP de İnönü’den beri Kemalist mesela. Neye yaradılar?
Ezcümle bu anlamı olan bir günde Atatürk’ü özellikle Atatürkçülerin düşünmesi gerekiyor bence. Devrimcilik oynayacaksak eğer bunu isimlerin ötesinde evrensel ve vicdani ölçütlerle yapacağız. Onun yaptıklarını aşıp 1900lerin değil 21. yüzyılın devrimlerini düşünmeliyiz.

28 Ağustos 2014 Perşembe

Whatsapp Aşkmetre

            Merhaba arkadaşlar; uzunca bir zamandır internet sağlayıcım lanet şirket yüzünden ayrı düştük. Ben buralarda yokken birkaç kez evden kaçtım ve bir de ufak bir devrim deneyimi yaşadım. Tabi ki lanet kapitalistlere şimdilik yenik düştük ama toparlanacaz.
            Şimdi bu yazım biraz psikolojik bir inceleme denemesi olacak. Yavaş yavaş alıştırıyorum kendimi.
            Biz internet nesliyiz dostlar. Bizler için dünya büyük falan değil. Sadece klasik yakınlık ve uzaklık kavramlarımızı yeniden tanımlama konusunda sıkıntı çektiğimiz için insanların internetten/telefondan yakın, bedenimizden uzak olduğunu anlamak konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Ama yazımın konusu bu değil.
            Biz milenyum gençleri olarak artık internetteki davranışlarından yola çıkarak karşımızdaki hakkında karakter tahlili yapabiliriz.

            Konuyu çok daha daraltıp mesajlaştığınız insanın sizi sevip sevmediğini anlamanın kısa bir yolu üzerinde duracağız; size verdiği cevaplar. Chelsea Peretti diye bir ablamız var muhtemelen tanımazsınız kendisini, çok cahilsiniz keşke bilseniz. O demiş ki zamanında; “Eğer birisine sizi seviyorum yazdıysanız ve cevap olarak bir emoji yolladıysa o emoji ne olursa olsun sizi sevmiyor demektir.” Bu laf kadar olayı ciğerinden yakalayan bir laf duymadım. Bunu duyar duymaz aklıma tüm Whatsapp hayatım geldi. Tüm o “seni seviyorum”lara gülücükle karşılık vermeler, birazcık daha konuşmak istediğim biriyse göz kırpma atmalar falan ve evet hiçbirine aşık değildim. Ayrıca bugüne kadar sevme ihtimalimi hesapladığım birkaç kişiden de cevap olarak emoji almışlığım var.
            Şimdi bir düşünün, olay tamamen böyle. “Seni Seviyorum” mesajına “Seni Seviyorum”dan başka bir yanıt olamaz. “Ben de”, “Tşkkrlr cnm yha” falan asla cevap değildir. Sövsün, hayır desin ama cesur olsun. Karşınızdaki size bu cevapları ya o anda sizi kırmamak için yazmıştır, ya yalnızdır ilgi gösteren biri lazımdır ya da ilişkinizin uzatmalarında olduğunuzun sinyalleridir. O yüzden birinin sevgisini ölçmek istiyorsanız ona seni seviyorum yazın ve cevap bekleyin. Güvenin bana.



   
                        Ve unutmayın; hiçbir gülümseyen surat sizi gerçeklerden kurtaramaz.


27 Ağustos 2014 Çarşamba

Modern Zavallılar

“Bu kartlar, filmler, pop şarkıları bize yalan söyledikleri için suçlular. Tüm bu kalp kırıklıkları ve her şey için.” (-500- Days Of Summer)

            Biz modern çağın zavallı insanları. Ne hissettiğine bile kendisi karar veremeyen, basmakalıp canlılarız.
            Bebekliğimizde başlıyor bu süreç galiba. Masallardaki prensler gibi olmak istiyoruz; yakışıklılar, zenginler, beyaz atları var ve kahramanlar. Evet daha 5 yaşındaki çocuklara kendilerinden ve muhtemelen çevrelerindeki herkesten daha mükemmel insanlardan bahsedersen onların nasıl hallerinden memnun ve mutlu olmalarını beklersin ki? Hadi ama.
Çocukken atılan bu tohumlar galiba ilk gençlik yıllarlında tavan yapıyor. Şarkılar dinliyoruz, deli gibi sevmekten, aşk uğruna ölmekten, bundan sonrasını sadece onunla geçirmekten falan bahseden şarkılar. Film izliyoruz baş karakter; esas oğlanın yerine kendimizi koyuyoruz. O filmler bize aşık olacağımızı, reddedilmeyeceğimizi, romantik olmamızı falan öğütlüyor işte. Tanrım, filmin birindeki evlilik teklifi çok hoşuma gitmişti ve not almıştım. İşte filmlerin bize etkisi bu; nasıl yaşamamız gerektiğini öğretiyorlar. Ne marka giyersek seksi görünürüz, hangi grubu dinlersek havalı oluruz falan. Sevgilimize nasıl hitap etmemiz gerektiğini bile onlardan öğreniyoruz.
            İşte bu çağda bu işler böyle yürüyor. Eskiden güneşe tapan, deniz tanrısına inanan, bağ bozumu ilahlarından bahseden insanlarla dalga geçip onlara putperest diyoruz ama kendimiz daha acınası bir durumdayız. Onlar elle tutulmayan, Olimpos’ta yaşayan Tanrılara inanıyorlardı biz ise Cihangir'de, Hollywood’da oturan Tanrılara tapıyoruz. Muhtemelen ayağı kokan, horlayan, osuran tanrılar. Bizim gibi olduklarını da bildiğimiz halde.
Roma’da gladyatörler devrinin starları olarak adlandırılır sanıyoruz. Ama Roma gladyatörleri köleydi ve zengin sahiplerini eğlendirmek için dövüşürdü. Günümüzde de futbolculara modern gladyatörler diyorlar ama bir farkla; futbolcular zengin ve biz fakirleri eğlendiriyorlar.
            İşte toplumsal rollerimiz, yaşam standartlarımız bu. Sonra tabi mutsuz olursun. O filmlerdeki liseler bu gezegende yoklar, bizler esas oğlanlar ya da esas kızlar değiliz. Biz o yan rolüz. İlk ölen şişman ve gözlüklüler, güzel olmayı saç rengi sanan kızlar, inekler, üniversite kazanmak için ders çalışmak zorunda olanlar, esprisine gülünmeyenleri, havalı olmayan grupları dinleyenler ve mahalle bakkalından muhtemelen geceliği ile ekmek alanlarız. Okula arabayla gitsek bile bu araba asla A4 falan olmayacak.

            Gerçeklere inanmamak benim de seçtiğim en sağlam yol. Haklısınız hayat zaten saçma derecede gerçek ve bizler kendi isteğimizle olmayacak şeylerle inanmayı seçtik. 2 saatliğine de olsa tatlı tatlı filmimizi izler sonra “Keşke” der yatar uyuruz. Modern çağın insanlarıyız; sanallığı biz icat ettik, yaşamdan kaçmanın daha iyi bir yolunu daha önce kimse bulamamıştı.