12 Şubat 2017 Pazar

Şu kadarcık hayatıma bakınca şanslı insan olduğumu söyleyebilirim. Farklı kültürlerin olduğu bir mahallede ve sokakta oynayarak büyüyen son nesil olarak geçirdim çocukluğumu.
Kürtler vardı etrafımda, “Çawayi (Nasılsın)” demeyi öğrendim sıra arkadaşımdan. “Spas dıkım (İyiyim, teşekkür ederim)” ardından. Alevi arkadaşım oldu, farklı zamanlarda oruç tutardık birbirimize saygıdan yanımızda su içmezdik. Çok büyük işler yapıyormuşuz gibi gelirdi, yapıyormuşuz da. Hıdırellez’de dilek de tuttum, kandillerde namaz da kıldım. Bir cemaatin yurdunda da kaldım çocukken. Kızdım hep aileme o kadar küçük bir çocuğu nasıl o insanların arasına atarsınız diye ama tanımam gerekiyormuş o insanları da.
Nevruz kutlardık ilkokuldayken. Ağaç dikmeye giderdik hep, ateşten de atlardık. Ben önceleri sadece Türklerin bayramı diye bilirdim ama Kürtlerin de tüm Asya’nın da kutladığını öğrenince sadece daha çok sevdim Nevruz’u ya da Newroz’u.
Sonra lise. Lisede de şanslıydım. Devlet yurdunda kızlı erkekli yatılı okuduk. Nasıl aileden uzakta da yaşanabileceğini öğretti bana en başta Sosyal Bilimler Lisesi. O kadar çok şey öğretti ki. Devrimi, solu, özgür düşünceyi, sorgulamayı keşfettim. Hocalar o kadar iyilerdi ki, aynı eğitimleri almışlarımızın bir kısmı koyu Ülkücü olurken bir kısmımız koyu solculardık. Kimseyi bir şeye inandırmaya çalışmadılar. Onlar sadece bildiklerini söylediler, herkes alabileceğini aldı. Akşamları odalarda birlikte sohbet eder birbirimizi kızdırmaya bayılırdık. Daha kötüsünü hiç yapmaya kalkışmadık ama, yani fikirlerimiz için kimse kimseyi dövmeye kalkmadı. En azından benim bildiğim diyelim.
Saçımı sakalımı gözlüğümü fazlaca cemaatçiye ya da AKPliye benzetenlerin tam aksine şeylere inansam ve aksini düşünsem de ısrarla insanlarla konuşmayı sevdim. Her fırsatta oturup sohbet ettim. Tam bir liseli solcu heyecanıyla. 1 Mayıs günü farklı hissetmeyi öğrettim kendi kendime. O heyecanı çokça arıyorum son zamanlarda itiraf etmek gerekirse.
Ama artık korkuyorum. Çok mu yaşlandım ya da yaşadıklarımı efsaneleştiriyor muyum? Hayır ama çok üzülünce insan, kaygılanınca değişmesi de hızlı oluyor. Korkuyorum yarından. Artık bu topraklarda bu şekilde yaşama ihtimalimizi her gün kaybediyoruz ondan korkuyorum. Referandumda verdiğimiz oy için ya terörist ya koyun olmaktan korkuyorum.
Her şeyi bir referanduma bağlamış olmak bile şu güzel kalplerimizin ne kadar iyi olabileceğini gösteriyor. Hayır çıkınca memleket güzelleşecek sanışımız, içten içe buna inanışımız bile umudun güzelliği işte. Öyle olmayacak ama demeye bile çekiniyoruz, birbirimize asla bahsetmiyoruz bundan.
Gazeteciler, akademisyenler, öğrenciler, işçiler, işsizler.
Başka ölümlülerin hırsları yüzünden ölen siviller, askerler, polisler.
Umut kırmak ya da boykotçu gibi görünmek amacında değilim ama yazmam gerekiyordu bunları da. Belki yarına kalsın diye belki de sadece yazmış olmak için.