Öncelikle kitapla ilgili zihniyet
anlamında verilere ihtiyaç var; 1932’de basılmış. Yani Büyük Savaş bitmiş dünya
koşa koşa yeni bir savaşa gidiyor. Ama henüz ikinci savaş görülmediği için
faşizm, nazizm tam olarak maskesini düşürmemiş. Yani bu anlamda Huxley’in
Orwell’dan daha iyimser olması anlaşılabilir bir durum. Kıyaslarken
yazıldıkları dönemler de dikkate alınmalı.
Kitap temel olarak “Yeni İnsan”ın
yaratılması ile başlıyor. Amerikalı büyük sanayici Ford dünyayı nihai olarak
kurtarmış çünkü dünyayı standarta koymuş. İşte kitabın kıralma noktalarından
biri bu; Standartlaştırma.
Cesur Yeni Dünya’da dünya kısıtlı
bir genetiği paylaşan yaklaşık 2 milyar insandan oluşuyor. Ford Efendileri
fabrikasında uyguladığı seri üretim
sistemlerini sonunda insan üretimi için de uygulamanın bir yolunu bulmuş. Doğal
yollardan üreme ortadan kaldırılmış çünkü eski dünyanın en temel problemi aile
olarak görülüyor. Tüm sorunların ve çürümüşlüğün temeline aile koyuluyor. Çünkü
insanın diğer hayvanlar gibi ne yapacağınıı tam olarak öğrendiği genleri yok;
her aile çocuğunu istediği gibi yetiştiriyor. Ne büyük felaket!
Toplum her şeyin temeli ve dev
bir makine gibi görülüyor. İnsanlar ancak o makinenin doğru işlemesi için
uğraşabilir; Herkes herkes içindir. Yaşarken topluma hizmet etmeniz yetmiyor
ölünüz bile makine için bir fosfor kaynağı!
İşin bu tarz sıkıcı ayrıntılarını
geçip benim ilgimi çeken noktalarına bakalım; Huxley’in çok sağlam tutturduğu
bir nokta var; Yeni düzen sizi baskılayarak değil aksine zevklerinizi ve hırslarınızı
kamçılayarak uyutacak. Cesur Yeni Dünya’da çocuk doğurmak ve yetiştirmek gibi
bir görev olmadığı için evlilik ve aile kurumu da ortadan kalkmış ve seks bir
sosyalleşme aracına dönüşmüş. Tek eşlilik eski ve ahlaksızca bir mesele olarak
görülüyor. Hele aşık olmak topluma karşı işlenmiş bir suç!
İnsanlara daha kuluçka
merkezlerinde bebekken öğretilen şeyler var;
1)”Sadece tüketmek için yaşa.
Eski eşyalar toplumsal statüyü düşürürler tamir etme yenisini al. Atıp kurtulmak
onarmaktan iyidir” İşte bu cümle size günümüzü anlatıyordur. Sadece kendi
çevrenizi düşünün sizin için eskiyen eşyalarınızı giymekten çekindiğinizde ya
da yamalı bir kıyafet giyen birini görünce onu hangi statüye koyduğunuza tekrar
dikkat edin.
2)Cesur Yeni Dünya’da kuluçka
makineleriyle üretilen bebeklerin daha doğar doğmaz ilerde kim olacakları belirleniyor.
Alfa, Gama, Beta,Delta ve
Epsilonlar. Hepsinin hangi işte ve hangi görevde
çalışacakları hatta zeka seviyeleri bile belirleniyor. Ayrıca her birine şu
fikir öğretiliyor; “Ford’a şükür bu konumdayım, kim bilir diğer insanlar ne
büyük dertler yaşıyordur.”
Kitapta hala eski tarz
geleneklerle yaşamasına izin verilen insanlar da var; Vahşiler. Bunlar medeni
dünyadan uzakta ve hala evlenerek, sevişerek çocuk yapan hatta bunları kendisi
yetiştiren insanlar. Bu bağlamda dinleri de ahlaksızlık olarak değerlendiren
Ford’un dünyası Hrityanlığı eski ve komik bir gelenek olarak değerlendirmiş.
Geleneksel çarmıh sembolünün üst kısmını kesip “T” ye dönüştürerek de ince bir
espri yapılmış.
Şimdi gelelim şahsi olarak yazarın da hayatını araştırdığımda gözüme çarpan ufak ayrıntıya. Kitapta dünyayı kurtarıp yenisini yapan kişi Amerikalı bir araba üreticisi. Bu tabi ki tesadüf değil: Huxley o dönem aydınlarının bir çoğu gibi Yeni Dünya Amerika konusunda ciddi endişeler taşıyan biri. Huxley 1. Dünya Savaşının en kötü sonucunun “Amerikanın dünya egemenliğinin kaçınılmaz hızlanışı” olacağı kanaatindedir. Freud da Amerika ve Dünyanın ortak geleceği hakkında; “Amerika insanlığın şimdiye kadarki en muazzam deneyi ama korkarım ki iyi bitmeyecek” demiştir.
İşte Amerika ‘nın dünyaya tek başına bu kadar egemen olacağı hissi
biraz da bir Avrupalı olarak Huxley’i hayal kırıklığına uğratmış gibi duruyor. Ancak yazarın bu kendi çizdiği dünyayı biraz da istediği bir gerçek. Çünkü bu yeni dünya belli bir kesim için sorunları çözmüş olarak çiziliyor ve şunu da belirtmeliyim ki dünyada kendi iradesiyle "Epsilon eksi" olacak milyarlarca insan var. Zaten kitapta üst düzey bir yetkili özgürlük isteyenlere karşı şu cevabı veriyor;
"Aslında siz mutsuz olma hakkını istiyorsunuz. Eklemek gerekirse ihtiyarlama, çirkinleşme, iktidarsız kalma hakkını da istiyorsunuz; kansere ya da frengiye yakalanma haklarını; açlıktan nefesi kokma hakkını, sefil olma hakkını ve sürekli yarın ne olacak korkusu ile yaşama hakkını da..."
Son olarak okurken beni ciddi
anlamda gülümseten “soma”dan bahsederek bitirelim.
“Bir santimetrekübü bin dert savuşturur. Gevşeticiydi, uyuşturuyordu ve keyifli
halisünasyonlar sağlıyordu. Hristiyanlık ve alkolün bütün avantajlarına sahipti
ama yan etkilerini taşımıyordu. Döndüğünde ne başın ağrıyor ne de anlatacak
mitolojilerin oluyordu.”